MÜRİD NASIL OLUNUR ? MÜRŞİD NASIL BULUNUR ? MÜRŞİDİNİ ARAYAN MÜRİD NE YAPMALIDIR ? MÜRİD YOLA NEREDEN BAŞLAMALIDIR ?
Allah CC. nün bizden talep ettiği şey, bizi yaratanı bilmemiz ve O’ nun bizden istediği kulluğun farkına varıp bu kulluğumuzu layıkıyle –rızası istikametinde – yapmaya gayret sarfetmek ve yapabilmektir. Yaratılış gayesini sorgulayan, tahkik ehli olan insan kendisine gelen haber ile ( Resullerin bildirmesi ile ) iman ettiği şeyin hakikatine ulaşmak ve bu hakikati idrak etmek için bir arayış içersine girer. Bu amaç ile birtakım kaynaklardaki hakikatlere dair bilgiyi okumaya başlar. Burada dikkat edilmesi gereken şey bu kaynakların güvenilirliği ve bu yolda gidenlerin ahvalidir. Ölçü Kur’an ve Sünnet’ dir. Şu da unutulmamalıdır ki Kur’an ve Sünnet’in de zahiri manalarının dışında bir derinliği , Batıni bir yönü vardır. İşte işin sadece zahirinde kalmayıp derinliğini , hikmetini , Batıni yönünü bilmek isteyenler bu işin ehli olan kimselerden ancak bu hakikatleri elde edebilirler. Aksi takdirde bu hakikatlere vasıl olmaları çok ama çok zordur. Bu şekilde ancak Allah’ın takdir ettiği çok az sayıda insan yine Allah’ın izni ile Hızır (a.s.) tarafından yetiştirilmiştir ki dünyaya gelmiş insanlardan çok azına nasip olmuş bir iştir.
Normal şartlarda kişi bu sorgulamasını yaptıktan sonra Hakkı tanımak için zahirde ve batında yolculuğa çıkmaya karar verir ve bu durumda ona MÜRİD denilir. Mürid öncelikle dininin hükümlerini gereği gibi yerine getirebilmek için şeriat ahkamını öğrenmelidir. Yani gerek ibadetleri konusunda , ibadetlerinin kabul olması için gerekli şartları , ibadetlerini ifsat eden yani bozan şeyleri , bunlara karşı korunma yollarını , iş ve aile hayatında dikkat edilmesi gereken rızai ilahiye uygun düşen hal ve tavırları, insanlar ile ilişkilerinde izlenecek yolları vs. tüm bunları içeren bilgiyi edinmelidir. Zahirini kontrol altında tuttuğu gibi Batıni yönünüde kontrol altında tutmalı ve islah etmelidir.
“ Nefsini bilen rabbini bilir “ Hadis-i şerifi uyarınca kendi nefsini tanımalıdır ki ondan sonra da rabbini tanıyabilsin. Nefsinin hakikatini bilemeyen kişinin Rabbi’ sini tanıması beklenemez.Rabbi’sini bilemeyen kişi ise Alemlerin Rabbi olan Allah’tan bi-haber dir. Bu durumda kişinin oluştuğu esma terkibinin gereği olarak kişide bir mizaç , bir fıtrat oluşur. Her insan mizacı farklı olduğundan meyli , arzuları , amaçları , zevkleri , idealleri , idrakleri , kavrayışları farklı farklı olur. Kişi mizacına uygun düşen oluşlarla karşılaştığında mutlu olurken , mizacına uygun düşmeyen oluşlarla karşılaştığında ise mutsuz olur. Aslında kişinin nefsi hakkında bu bilgilere sahip olmasından sonra yolunu , tarikatını seçmesi daha uygundur. Çünkü tarikatler de kişilerin mizaçları gibi çeşitlilik arzeder. Tarikatlerdeki bu çeşitliliğe MEŞREP denilir. Tarikatlerde yapılan zikrin cehri (sesli) ya da hafi (sessiz) olması dahi o yolun meşrep esaslarıdır. Bu seyru sülukta usul ve yöntemler farklı farklıdır ki böylece tarikatlerin meşrepleri oluşmuştur. Kişi bu aşamada kendi fıtratına uygun olan tarikatı seçme konusunda isabet etti ise bu yolda hızla ilerleme kaydeder. Tabiyiki mürşidinin himmeti ile. Kısa sürede manevi haller vuku bulur. Keşfi açılır, kalp ehli olur. Başarıya ulaşmak için öncelikle mürid olan kişinin istidatında bu hakikatleri anlama ve yaşama kabiliyeti bulunması şarttır. Kişi bu istidata sahip değil ise tabi olduğu mürşid her ne kadar kamil dahi olsa bu nimetlere ulaşması mümkün değildir. Ancak nasibi oranında faydalanabilir.
Burada şunuda belirtmeliyim ki Allah kime hidayet diledi ise ancak o hidayete ulaştırılır.
Hiçbir mürşid kendisi hakkında cehennem takdir edilmiş bir kimseyi cehennemden kurtaramaz !
Bunu iddia eden var ise o kişi cahildir ve hakikatten habersizdir !
Mürid kendi mizacına , fıtratına uygun olan yolu ( tarikati) seçmede isabet edemedi ise elbet manevi feyzden faydalanır ancak terakkisi ağır, yavaş seyreder. Kendisinde bil-kuvve olarak mevcut olan istidatın tamamını bil-fiil olarak açığa çıkaramamış olur. Nihayetinde kendisine bakıp sorguladığında tarikate girmeden önce bulunduğu nokta ile girdikten sonra ulaştığı nokta arasında pek de bir fark olmadığını , fazlaca bir yol kat edemediğini anlar. Bu da mürid için çok kıymetli olan sayılı ömrünü gereği gibi değerlendiremediği ve amacına nail olamadığı , doğru karar veremediği anlamına gelir. Unutmayalım ki alemde doğru ve daha doğru ; kamil ve daha kamil vardır. Mesele daha doğrusuna vaya daha kamiline ulaşabilmektir !
Mürid olan kişi öncelikle şuna dikkat etmelidir. Aksi takdirde terakkisi sekteye uğrar, amaç hasıl olmaz. Mürşidini seçerken kişi , rehberinin zahirde şeriata bağlı bir hayat sürdüğüne şahit olmalıdır. Şeriatın hükümlerini üzerinde görmediği bir mürşide BAĞLANILMAZ! Her ne kadar böyle bir kişi Allah ehli olsa dahi bu kişiden mürşid olmaz ! Mürid kişi mürşidini seçerken belirli bir düzeyde ilim sahibi olmalıdır ki mürşid olarak gördüğü kişi irşada ehil midir ? değil midir ? Her Allah dostu bu manada mürşid olamaz , yani irşad etmeye ehil olamaz. Bir kamil mürşid bulmaktan kasıt budur. Nice Allah dostları vardır ki etrafındakileri Allah’a davet ederken Rabbi ile davet ederler, yani Allah’ı Rab isminden tanımış olmaları hasebiyle yaptığı davetide Rablerine yaparlar. Bu kamil bir davet değildir, nakıstır. Bazı Allah dostları vardır ki davetlerini Rahman’ı tanımaları hasebiyle Rahman’a yapmaktadırlar. Bu zümre davetinde hep Allah’ın affediciliğinden bahseder ve mürid takımı şeriatın hükümlerini uygulamakta gevşeklik ve hallerinde edebe riayetsizlik görülür. Allah’ı Allah olarak bilip ilahi mertebeden Allah’a davet eden Mürşidler ise en kamil mürşidlerdir. Böyle bir mürşid bulan mürid kimse Allah’a kendisine bahşettiği nimetten dolayı şükretmelidir. Ancak böyle bir mürşid , müridini hızlı , emin , edep dairesi içersinde , şeriatın emirlerine uyan bir yaşam tarzı ile seyrü süluk ettirir ve maksada vasıl olmasına vesile olabilir. Bir de mürşid olduğu iddiası ile etrafında bir çok insanı toplayan bazı kişiler vardır ki bunların davetleri ancak kendi nefislerinedir. Yani bu mürşid müsvetteleri şeytanın ve nefsinin oyununa gelip mürşid olduğunu iddia ederek mürid olanları kendi nefsinin heva ve hevesine hizmet etmeye çağırırlar. Böylece kendilerine tabi olan cahil mürid takımını istedikleri amaç uğruna kullanırlar. Bunlar asla sorgulama ve soru sormaya izin vermez, hakikate dair sair Allah dostlarının yazmış oldukları kitapların okunmasına müsaade etmez , ilim öğrenmenin gereğini asla vurgulamaz , körü körüne kendilerine bağlı kalmaları için mürid takımına baskı yapar , kendilerini hatasız bir kul olarak empoze ederler. Allah , cümle müslüman kardeşlerimizi böyle sahte mürşidlerin şerrinden muhafaza buyursun.
Mürid kişi teslim olacağı yol ve mürşidini belirledikten sonra bu yolda sebat etmeli, iradesini sağlam tutmalı, yolun gereği olan vazifelerini harfiyen yerine getirmeli , yolda karşılaştığı tüm engellere sabır göstermeli , elde ettiklerine her daim şükür etmeli ve yolunun rehberine yani mürşidine sadakat ile bağlı olmalıdır.Futbol takımı tutar gibi tarikat mensubu olunmaz ! Eğer ki bir yola girmeye azmetmiş iseniz o yolun gereği olan şeylere uyulmalıdır. Bu sayılanlarda olan eksikliği nispetinde bu yoldan aldığı feyzi düşer ve terakkisi oluşmaz.
Kendisine bir mürşid arayan kişi bu araştırmaları yapıp sayılan bilgileri elde ettiğinde en uygun tarikat ve rehber hakkında murakabe yapar. Elde ettiği veriler neticesinde istişare ve ardından istihare yaparak meseleyi Allah’a havale eder. Aldığı işaretleri hakkıyla değerlendirerek ve Resulullah efendimizin “ Müftüler fetva verseler dahi sen yine onu kalbine sor “ işareti üzerine Hak’kın sesine kulak vererek kendisi için hayırlı olduğu kararına vardığı yola girer ve mürşide bağlanır.
Şu hususta asla unutulmamalıdır ki mürşid kişi de bu yola giren mürid için bir ” ARAÇ ” tır , amaç değil ! Her kim mürşidini amaç görür ise mürşidinde kalır ve asla ilerisine geçip hakikatleri idrak edemez. Amaç , Allah’tır !
Konu çok daha detaylı izah edilebilir, lakin bu kadar bir özetleme ile gaye hasıl olmuştur kanaatindeyim.
Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar