ALLAH’I BİLMEK ADINA BİR TEFEKKÜR!

“Bir eren kişiye: – Hakk’a zulüm isnadından nasıl kurtuldun?
Demişler, şu cevabı almışlar: “Hakk’ın mülkünde ondan başkasını koymadım. Cümle mülk, onun olduğuna göre, zulmü kime yapar? Herkes mülkünü arzu ettiği gibi kullanır!”
İsmail Hakkı Bursevi (K.S.)
Yukarıda İsmail Hakkı Bursevi (K.S.) hz. den yapmış olduğum alıntının mahiyetini bizde oluşan idrak nispetinde izah etmeye çalışalım inşaallah:
Öncelikle Allah ismi ile işaret edileni tanımak, bilmek, idrak etmek gereklidir. Ancak bu idrak ile tüm soruların cevabı çözülebilir. Allah’ın “BİRLİĞİ” ne demek bunu çok iyi anlamak gerek. Başlangıç noktası ise Resulullah (S.A.V.) efendimizin “Nefsini bilen rabbini bilir” hadisi şerifi uyarınca nefsinin hakikatini bilmektir. İnsanların bir kısmı âlemi tanıyarak oradan yaratana, Allah’a ulaşmaya O’nu tanımaya çalışmışlar ve bu yolu seçmişler. Bu yol çok meşakkatli ve uzun bir yoldur, kişinin bu yolu tamamlaması çok zordur, çoğunlukla ömür kifayet etmez. Bazıları ise ikinci bir yolu seçmişlerdir ki Allah’ı tanımak, bilmek, idrak etmek ve bu idrak ile âlemi seyretmektir. (teşbihte hata olmaz; Allah’ın bakışından âlemi seyretmek de denilebilir. Ehlullah dan bazıları bu seyri mertebelendirmiş; Allah’a seyir, Allah ile seyr, Allah’da seyr gibi ifadeler ile dile getirmişlerdir.)
Resulullah efendimize ‘Rabbimiz bütün bu âlemi yaratmazdan önce nerede idi ?’ diye sorulduğunda,’bütün bu âlem yaratılmazdan önce Allah var idi ve âmâ da idi’ buyuruyor ve Hz. Ali (r.a.) de ‘el’an da öyledir’ buyuruyor ki halen de öyledir anlamına gelmektedir.
Ehlullahın seçkinleri bunu keşfen gördüklerinden tüm bu âlem hayalden ibarettir (Vahdet-i Vücud) yani tek bir vücud var ki hakikatte o da Allah tır. O’nun dışındaki tüm mevcudat vücud kokusu almamıştır. Yani Allah’ın varlığı gibi bir varlıkları yoktur. Tüm mevcudat ilahi esmaların tecellileridir. Yani hayalden ibarettir demişlerdir.
Şimdi konuyu anlamak için bir teşbih yapacağım ki mevzu daha net anlaşılabilsin, ancak şunu da belirteyim ki bu benzetme konuyu iyi bir şekilde anlatabilmek için başvurulan bir yöntemdir, Allah Subhan’dır, bütün nitelemelerden münezzehtir. Bu hakikati hiçbir zaman unutmayalım !!!
Gözlerimizi kapatıp bir hayal kuralım, hayalimizde iki dağ yamacı arasında bir köy düşünelim, dağın bir yamacı orman diğer dağın yamacı otlak arazi, mera olsun. Köyün ortasından bir dere akmakta. Dere kenarında bir kaç çocuk su ile oynamakta bir kişi de oltalarını sallamış balık tutmaktalar. Az ilerdeki evin ahırında Ayşe teyze ineğini sağmakta, torunu Hasan ise o sırada kümesteki yumurtaları toplamakta. Mehmet amca ise on kadar koyununu almış ve merada koyun otlatmakta yanında Çomar isimli köpeği ile birlikte. Hüseyin dayı traktörüne binmiş evinin önündeki tarlasını sürmekte. Fatma abla bahçesinde kızaran domatesleri toplamakta. Muhsin dede yaklaşan öğle namazı için hazırlık yapmak gayesi ile evi önündeki tulumbadan abdest almakta, Gülsüm gelin henüz karnını doyurduğu bebeği Ali’yi ayağına yatırıp uyuması için ninni söylemekte vs… v…
Bu hayali dilediğimiz kadar genişletebilir ve dilediğimiz kişileri oyuna katabiliriz. Bu hayalde bizim için bir sınır olabilir mi?
Kişileri artırmamız neticesi hayalimizdeki hazinemiz biter tükenir mi?
Bu hayalimizdeki isim verdiğimiz kişiler onlara verdiğimiz görevlere itiraz edip ben inek sağmayacağım, ben inek otlatmayacağım vb. diye itiraz edebilir mi?
Ne görev vermiş isek harfiyen o görevi yerine getirmek zorundalar değil mi, başka bir alternatifi var mı?
O hayalimizdeki Ayşe teyze ya da Mehmet amca acaba beni böyle hayalinde var eden Zat kimdir diye merak etse, hayalimizden çıkıp karşımıza dikilme ve bizim Zatımızı görme ihtimali var mı? !
O hayaldekiler hiç bir zaman bizim Zatımızı göremez, ancak yine biz hayal yolu ile kendilerine kendimizi tanıtırız, bizi bu bilgi ile tanıyabilirler değil mi?
Kendimiz hakkında ne kadar bilgi verir isek, ne kadar tanımasını diler isek o kadar tanıyabilirler değil mi?
İşte Allah’ın Zat’ınıda görmemiz asla mümkün değildir, Cennet ehline gözükecektir ancak gözüken yine O’nun kendi Zat’ının hakikati değil tecellisi olacak !..
Hayalimizdeki istediğimiz şahsa dilediğimiz kadar mülkümüzden ikramda bulunsak, hazinelerimizden versek bizden (Zatımızdan) bir şey eksilir mi?
Yine mülkümüzden bir şey eksilir mi?
Ne kadar verirsek verelim bizim zatımıza hiç bir etkisi olmadığı gibi hayalimizden dağıttığımız mülkümüzde de hiç bir eksilme olmaz değil mi?
Yine kendimi tanıttığım hayalimdeki Mehmet amca bu bilgi ile kalkıp da “ben Ahmet Şahin Uçar’ım ” diye iddia edebilir mi?
Velev ki bu iddiada bulundu o öyle dedi diye bu sözü doğru olur mu?
Benim kurduğum bu hayal benim zatımda bir başkalaşma, vücudi bir değişme ya da fazlalaşma ya da azalma yapar mı?
Ben yine aynı ben, aynı kiloda, aynı şekilde, hiç bir değişme olmaz değil mi. ?
Yine kurduğum bu hayal ne kadar geniş olursa olsun hepsi beynimde olduğu için benim varlığımdan ayrı bir mekân gerektirmez değil mi?
Bu kadar geniş bir hayalde nice âlemler oluşturduğum halde sadece benim varlığım var ortada değil mi?
Başka bir varlıktan söz edilebilir mi?
İşte, bütün bu âlemler ve yaratılmış her şey Allah’ın ilmindeki ilmi suretlerden başka bir şey değildir. Yani O’ na göre hayal’dir. Bize göre ise Allah bizi yarattığı andan itibaren biz bir varlık kazanmışız ve var olduğumuz düşüncesi ile ebediyen yaşayacağız, ama cennet ortamında ama cehennem ortamında. Çünkü biz bize göre ‘var’ ve ‘gerçek’iz. Bu algı bizden ebediyen kalkmaz. Ancak hakikat açısından konuyu idrak etmek istediğimizde sadece bir idrak olarak Allah ilmindeki ilmi suretlerden ibaret olduğumuzu, Allah’ın varlığı gibi bir varlığımızın olmadığını ve asla olamayacağını, tek vücud sahibi ancak O olduğunu idrak edebiliriz.
İşte bu idrake ulaştığımızda hakikati kavramış oluruz. Bununla birlikte biz bize göre var olan bir âlemde ve ona göre şartlarda hayat sürdürdüğümüz için şeriatın emirlerine uymakla mükellefiz, kulluğumuzu yaşamak ve ispat etmekle sorumluyuz.
Gerçi hakikat boyutuna tekrar dönüp oradan bakarsak gerçek iradenin kimde olduğunu anlarız ve
“Kahrın da hoş , lütfun da hoş ” deriz.
“Sen den sana sığınırım” deriz.
“Yaptığından sual olunmaz” deriz.
“Mevlâ görelim neyler neylerse güzel eyler” deriz.
Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar
Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu