Allah Akılla Bilinir, Görülmez ; Keşifle Görülür Fakat Bilinmez.

Görmek ile bilgiyi bir araya getiren bir hal veya makam var mıdır ? Allah’ın görülmesi O’ nun konuşması gibidir.. Allah herhangi biriyle ” Ancak vahiy veya perde ardından veya peygamber göndererek konuşur. ” (Şura 42/51)

Öyleyse perdedir, peygamberdir ve vahiy dir !!!

Fütuhat c18,s92 – Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)

——————————–

Önce şurayı tefekkür edelim ve idrak edelim inşaAlah : Allah’ın görülmesi O’ nun konuşması gibidir !..

Sonra şu bölümü tefekkür edelim : Allah herhangi biriyle ” Ancak vahiy veya perde ardından veya peygamber göndererek konuşur. ” (Şura 42/51)

Ve sonuç : Öyleyse perdedir, peygamberdir ve vahiy dir !!!

Her şey O’ nun tecellisi olduğuna göre her şey O’ ndandır. Ama bu durumda her şeye O’ dur denilemez. Çünkü , Allah her şey den münezzehtir.

Zat’ını görmek imkansız olduğuna göre , görülen her şey O’nun tecellisi ve ancak O’nunla var dır.

Dolayısı ile Allah’ın kullarına tecellisi (kamil olarak) peygamberdir , vahiydir. Perdeli olarak ise alemde var olan her şey den tecelli etmektedir (gözükmektedir.) , görebilene.

Resulullah (S.A.V) efendimiz miracdan döndüğü günün sabahı kendisini görene ” Beni gören Hak’ kı görmüştür ” buyurdular. Bu hakikati ne güzel bir edeb ile belirttiler.

Bu yolun başında akıl şarttır. İman ettiğini ikrar etmek akıllının işidir ve ondan istenir. Kişi sonra bu akıl ile kendi varoluş sebebini sorgular. Var edenini tanımak ister. Ancak aklı ve fikri ile nihai varabileceği bir hudut vardır. Akıl oradan öteye geçemez. Oradan öteye geçebilecek ve bu idraki sağlayabilecek olan ise kalp’tir. Bu yolculukta hangi bineğini ( akıl ve kalp) nerelerde kullanabileceğini bildiren , yolun tehlike ve uçurumlarından haber veren , yol boyunca hedefe kadar refakat eden , öğretmenlik eden , arkadaşlık eden , emin bir şekilde hedefe varmasını sağlayan rehber kişi ise mürşid dir.

Kişi ilim tahsili ile , riyazet ve nefis terbiyesi ile , zikir ve tefekkür ile nefsinden dolayı sahip olduğu tortulardan (kötü ahlaktan , benlik kaydından , şartlanmalarından , mizacında oluşan sapmalardan ) kurtularak saflaşır. Ruhunun hakikati ortaya çıkar. Bu durumda Hakka ayna olan kalbi cilalanmış olur. Ayna ne oranda saf ve temiz hale gelir ise o oranda Hak’tan gelen tecellilerin farkında olur ve o oranda gelen tecelliyi yansıtması netleşir. Bakar ki “BEN” diye işaret ettiği ve kendisine ait bir şey yok. Hakikatte hiç bir şeyin varlığının Allah’ın varlığı karşısında bir vücudu olmadığını anlar. Kendi varlığının Allah’ın ilmindeki ilmi suret olduğu hakikatine ulaşır. Bu durumda Hak ile var olduğunu ve yine bu seyrini Hak ile yaptığını anlar. Her şey Hak’tandır , ancak her şeye Allah’tır denilemez. Allah her şey den münezzehtir. Allah’tan gayrı her şey yaratılmıştır ( ilmindeki ilmi suretlerdir) , yaratılmış olan her şey acizliği nedeniyle “KUL” diye isimlendirilir. Bu durumda ortaya iki mertebe çıkar. “Rab ve kul” mertebesi. Bu mertebeler hiç bir zaman bir araya gelmez. Kul her daim kul’dur , Rab da her daim Rab’dır. Hiç bir zaman kul Rab olamayacağı gibi Rab da kul olamaz. Hakikat budur! Cem’den sonra fark mertebesine geçmek şarttır. Aksi halde kişi zındık olur. Bunun için şeriat hükümleri her daim kişiyi bağlar ve kişi şeriata uygun bir hayat yaşamak zorundadır. İdrak boyutunda ise istidatının verdiği nasibi nispetinde hakikati zevk eder.

Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar – 13 Ocak 2017 – Bursa

Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu