Mürşidsiz Yolun Sonuna Varılamaz


Mürşid ; irşad eden , terbiye eden , öğretmen , yol arkadaşı , refakatçi , kılavuz anlamlarını taşır. İnsan ; cahil , nankör , aciz, hataya meyilli , rahatına düşkün , sabırsız yaratılmış bir varlıktır. Hakikati itibarı ile cevherdir. Yani insan-ı kamil olma potansiyelini kendinde her insan bil kuvve olarak barındırır ancak bil fiil bunun açığa çıkışı herkese nasip olmaz. İnsan ahseni takvim ( en güzel şekilde ) yaratılmış olmasına rağmen bu aleme gelişi ile esfeli safiline ( aşağıların aşağısına) indirilmiştir. Önünde çok zorlu , çileli , sıkıntılı uzun bir yol vardır ki tekrar o yüce mertebesinin idrakine ve yaşantısına erebilsin. Bu yolculukta bir rehberi , öğretmeni yoksa eğer yolun tehlikeli tuzaklarında ömrünü heba eder ve hedefe ulaşamaz.

İşte bunun içindir ki bir mürşid edinilmesi şart koşulmuştur. Mürşidsiz asla bu yolun sonuna varılamaz. Şu var ki peygamberlerin dahi mürşidi vardır ki Allahû Teala’dır. Bazı Allah’ın seçkin kulları vardır ki onların mürşidi ruhaniyetleri itibariyle Peygamberler olmuş , Hızır (a.s.) olmuştur. Böylelerine Üveysi denilir. İnsanların geneli içerisinde bu yol ile İrşad olunanların sayısı pek ama pek azdır. Aklı yerinde olup hakikatlere talip olan bir kimse önce kendisini ilgilendirdiği kadar şeriat ilimlerini tahsil etmeli ve Allah’ın emrine uygun bir yaşantı içerisinde olmalıdır. Nefsini tanımalı , mizacını anlamalı , sahip olduğu mizacın kendisinde açığa çıkmasına vesile olan sebepleri araştırmalı, etki – tepki analizini iyi yapmalı, ahlakını güzelleştirecek çalışmalar içerisine girmelidir.

Aslında başlangıçta yapılacak bu işler bir mürşide intisap etmek neticesi yapılacak işlerdendir kişi şayet hakiki bir mürşide rast geldi ise. Yok eğer bir mürşide henüz bağlanmamış ise işte bu çalışmalar neticesi aradığı mürşidin doğruluğunu elde ettiği bu kadarcık ilim ile ölçer. Şeriata uygunluğuna bakar. Davetine bakar. Daveti nefsi ile rabbini bilmekten kaynaklanan bir hal midir ki bu durumda o mürşid için Rabbine davet eden denilir. Davetinde Rahman isminin tesiri altındamıdır ki bu durumda o mürşide rahmete davet eden denilir. Bu kimse hep Allah’ın affediciliğinden , rahmetinin kuşatıcılığından dem vurur. Davetinde Allah ismine davet eden midir ki bu durumda o mürşide ilaha davet eden denilir. En kamil davet yolu bu olduğu gibi en kamil mürşid de bu mürşiddir.

Böylece talip olan kişi mizacına uygun olan yolu ( tarik) belirleyerek yine kamil olan mürşidi de ( ilmi nispetinde ) tanımış , bilmiş olur. Nihayetinde bu yola girer ve mürşidine tabi olur. Artık aklını bu kapıda bırakarak ( aklını bırakmaktan kasıt hikmetini bilmediği mevzularda zan ile hareket ederek yorum ve tevile kalkışmaz, sabır , şükür , sebat ve sadakatle mürşidinin emrini yerine getirir. Her meseleyi akıl ile anlamaya kalkışmak neticesi insan hatalara düşebilir, akıl hata yapar. Oysa ki kalp ile bakmayı öğrenmelidir. Kalp hata yapmaz.) içeri girer. Mürşid de müridinin mertebesine göre , mizacına göre yapılması gerekenleri bildirerek müridini yetiştirir. Yani elinden tutup bu tehlikeli yolculuğa çıkışlarında tehlikeleri anlatır , nereden nasıl geçmesi gerektiğini bildirir, kestirme ve emin olan yolda ilerlemesini sağlar , ayağı çukura kaydığında kolundan tutar ve çeker.

Nihayetinde Resulullah Efendimize götürüp teslim eder. Burada mürşidin görevi biter. Mürid yolculuğuna bundan sonra Resulullah efendimizin mürşidliğinde devam eder. Şunu da belirtelim ki Mürşid müridini bu yollardan götürürken , müridin ayan-ı sabitesi neyi gerektiriyorsa ancak onun açığa çıkmasını sağlayabilir. Ayan-ı sabitesinde olmayan bir şeyi ona kazandıramaz. Yani takdirinde cehennem olan kimsayi cehennemden kurtarıp da cennete koyamaz ! Hiçbir yaratılmışın böyle bir gücü , kuvveti , yetkisi , tasarrufu yoktur. Sende kor var ise mürşid sana üfürür ve o kor alev alır, ateş açığa çıkar. Sende kor yok ise o küle ne kadar da üfürse mürşid o külden alev açığa çıkmaz! Yani kısacası mürşid sende olanı sana gösterir ve açığa çıkarmanın yollarını anlatır, bunu yapmanı kolaylaştırır. Sende olmayan bir şeyi mürşid asla sana veremez !

Allah alemde her insanı farklı derece , mertebede yaratmıştır. Her insanın amacı , itikadı ,inancı , ilmi farklıdır. Bu zenginlik alemin kemalatının gereğidir. Bu sebeple aşk ehli olduğu gibi cihat ehli de olacaktır. Akıl ehli olduğu gibi kalp ehlide olacaktır. Celalinin mazharı altında olanlar olduğu gibi Cemalinin mazharı altında olanlarda olacaktır. Cehennem ehli olduğu gibi Cennet ehlide olacaktır. Bütün bu zümrelerin biri hariç hepsi birbiri ile münakaşa halindedir. Birbirlerini hatalı bulurlar. Birbirleri ile mücadele halindedirler. Her grup sadece kendini doğru görür, hatasız görür, en üstün görür. Bütün bu karmaşayı seyredip hepsinin iddialarında kendi mertebelerine göre , kendi sahip oldukları ilim nispetinde ve idrakleri nispetinde haklı olduklarını ( ! ) gören, olmakta olan her şeyin yerli yerinde olduğunu bilen, alemde doğru, daha doğru ; kamil ve daha kamil derecelenmesi olduğu hakikatini idrak eden bir zümre vardır ki bu bilmesi ile her şeyin hakkını verir, her şeye insaf eder. Çünkü Allah artık onların tutan eli , gören gözü , konuşan dili olmuştur.Onlar herkesi bilir , anlar ama onları herkes bilemez , anlayamaz. Her işte bir hikmet vardır. Kime hikmet verilmişse o kimseye çok şey verilmiştir. Allah bizleri hikmetleri anlayan Hakk’ı Hak ile gören , bilen kullarından eylesin.

Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar – 18 Ocak 2017 – Bursa

Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu