Bilgice Kuşatamadığın Bir Şeye Nasıl Sabredeceksin ?
“Hızır , Hz. Musa’nın kendisinin bulunduğu makam hakkında bir tecrübesinin olmadığını anladığı gibi Hızır da Hz. Musa’nın sahip olduğu ve Allah’ın ona öğretmiş olduğu bilgi hakkında herhangi bir zevke sahip değildi. Şu var ki Hızır’ın makamı , sahip olduğu özel bir müşahede nedeniyle , Allah’ın herhangi bir yaratığına itiraz etmeyi gerektirmemiştir. Hz. Musa’nın ve peygamberlerin makamları ise, getirdikleri vahyin dışında olduğunu gördükleri her işte , peygamber olmaları yönünden itirazı gerektirir.
Bu konuda vardığımız görüşün kanıtı, Hızır’ın Hz. Musa hakkındaki şu ifadesidir : ” Bilgice kuşatamadığın bir şeye nasıl sabredeceksin ” (Kehf-18/68) ”
Fütuhat – c2,s123 – Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Hızır a.s. ın sahip olduğu bilgiye Musa a.s. sahip olmadığı gibi , Musa a.s. ın sahip olduğu bilgiye de Hızır a.s. sahip değildi. Musa a.s. a bir şeriat verildiğinden, o kendisine verilen şeriatın gereği olarak Allah’ın emrini korumak ve Allah’ın emrine göre hareket etmek zorunda idi. Hızır a.s. ise Allah’tan ledün ilmine sahipti ve O , Allah’ın iradesine göre hareket etmekte idi. İşte Musa a.s. ın yaptıklarından dolayı Hızır a.s. a karşı çıkmasının sebebi budur !..
Peygamberler , Allah’ın şeriatına göre hareket edip şeriatın gereği olan Allah’ın emirlerini korumakla görevli olup emrine muhalif olan işlere itiraz ederler. Bulundukları makam bunu gerektirmektedir.
Allah’tan ledün ilmine sahip olanlar ise , Allah’ın o iş ya da oluş hakkındaki iradesine bakarlar ve iradesinin gereğine göre hareket ederler.
Bunun için Hızır a.s. ‘ Ben kendiliğimden yapmadım ‘ dedi. Yani Allah’tan aldığım ledün ilminin gereği Allah’ın bu iş üzerindeki ‘iradesine göre ‘ yine Allah’ın emri ile hareket ettim demek istedi.
Bununla birlikte;
Ledün ilminden nasibi olanlar yani Kehf suresi 65. ayette belirtilen ” Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. ” diye buyurulan Hızır (a.s.) gibi Allah’ın katından ( vehbi olarak ) ilim öğrettiği kulları vuku bulan / bulacak olaylarda edindiği bu ledün ilmi nispetince Allah’ın ‘ iradesini ‘ gözetirler. Onlar akıllarının hükümlerindeki sınırlılığı aşmış , aklın perdesinin ötesine bir görüş sağlamış ve bu bilgiyi sahih bir keşifle Allah’tan elde etmişlerdir. Bilirler ki Allah’ın iradesi mutlak hükmünü icra edecektir.
Böylesi Allah dostlarının genele şamil bir mürşidliğinden söz edilemez. Bu zatlar ancak meşrebine uygun ve bu ilimleri elde etmeye nasibi olanlara mürşidlik eder ki böylesi bir irşad genele nispetle çok az görülen bir durumdur.
Bununla birlikte kamil mürşid Resulullah (S.A.V) efendimizi zahirde ve batında takip edendir. Allah’ın ‘ emrini ‘ gözeten ; ‘ iradesinin ‘ mutlak hakimiyetini bilen ve buna teslim olandır.
Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar