Her şey O’nun katında O’ndan zuhur eden Hak’tır.
Avam ( halk ) tedbir alır ve Allah’ın , kendisi hakkındaki takdirinin bu tedbire göre şekillendiğine inanır. Yani cüz-i iradesi ile kendi niyeti üzere kendisinin bir karar kıldığını , bu kararına göre de Allah’ın , kulun isteği doğrultusunda yolu açtığını , yarattığını , bu seçimi kulun yaptığını ifade eder, böyle inanır.
Havas ( has / daha özel / bilgice avamdan daha yukarda olan ) kullar tedbir almaz. Mutlak irade Allah’a aittir , O dilediğini yapandır der. Bundan dolayı O’nun iradesine teslimim der. O’nun dilediğinin dışında bir şeyi dilemem ve o şeyin olması mümkün değildir der. Böylece Allah’ın mutlak iradesine teslim oldum , O’nun iradesinin dışında benim bir cüz-i iradem yoktur , olamaz der. Böylece adeta sadece seyirde kalır , hiç bir meselede gayreti olmaz , nasıl olsa benim bir dahlim yok vuku bulan hadiselerde der.
Has’ül havas ( seçkin / hakikatlere kâmilen vakıf olan / arif ) kullar ise tedbiri alır , tedbiri aldıranın Allah , takdirin Allah’tan olduğunu bilir. Mutlak iradenin O’na ait olduğunu kâmilen görür. Tedbiri almasını Allah’ın emrettiğini kabul eder, çünkü Allah sebeplere sarılın ve sebeplere teşekkür edin der. Sebeplere sarıldıranın da yine Allah’ın iradesi olduğunu bilir. Sistemin işleyişinde Allah’ın sebepleri perde kıldığını bilir , aslında perdenin , sebebin Allah’tan gayrı bir şey olmadığını görür , sebebe sarılır. Sarıldığı zaten Allah’tır. Perdeye takılmaz , perdeden bilmez vuku bulan hadiseleri ancak perde ardından yapanın hakikatte Allah olduğunu bilir , görür. Sünnetullah kanunlarının işleyişinin sebepler dairesinde , sebepler vesilesi ile vuku bulduğunu bilir. İkilikten kurtulmuştur , vahdeti sırrında idrak etmiştir. Sünnetullah’ı çözmüş , okumuştur. Mertebeleri idrak etmiştir. Her oluşu mertebesince değerlendirir. Hakikatin tek olduğunu bilmiş , bu hakikatin farklı mertebelerden seyrinde o mertebeye göre farklı hükümler ile isimlendirildiğini , bunun böyle olması gerektiğini bilir. Böylece ” hakikat tektir , hükümler farklılık arzedebilir ” düsturunu hakkıyla idrak eder. Tedbir almaktan geri durmaz, tedbir almasını emreden ve aldıranın Allah olduğunu görmektedir. Takdirin sahibine imanı tam ve kâmildir. Burada sadece bu oluştaki mekanizmanın ( sistemin ) işleyişini kâmilen seyretmesinin , kulluğunu kâmilen yerine getirmiş olmak oduğunu idrak eder. Seyreder , teslim olur , zevk eder , mutlu olur.
Seyretmeyi , teslim olmayı , emredilen yerde emredildiği şekilde müdahil olmayı , zevk etmeyi , mutlu olmayı kendisi hakkında Allah’ın iradesi olduğunu hakkıyla idrak eder.
Seyreden , seyrettiren , seyredilen, seyir hepsi O’nun farklı mertebelerden , farklı isimlerle anılan ilmindeki ilmi hakikatlerdir.
Her şey O’nun katında O’ndan zuhur eden Hak’tır.
O , mertebeler gereği tenzih edilen ve teşbih edilendir.
Zat’ı itibariyle ise O , alemlerden mustağnidir.
Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar