NEFS-İ MÜLHİME ( İlham alan nefs )
Nefs mertebelerinin üçüncüsüdür ( Nefs-i Emmare ve Nefs-i Levvame’den sonrBa gelir). Adından da anlaşılacağı gibi nefs-i mülhime mertebesine ulaşan kişi ilham almaya başlar. Ancak bu ilham Rabbinden mi ? , melekten mi ? , şeytandan mı ? yoksa nefsinden mi ?. Mülhime nefs mertebesinde olan kişi bu dört vecihten de ilhama mazhar olur. Bu ilhamların hangi cihetten olduğunu doğru bir şekilde bilmek ise basiret gerektirir.
Bu hususta Muhyiddin İbn Arabi (k.s.) şu ifadelerde bulunmuştur :
” Düşünceler dört kısımdır :
Rabbani düşünce , meleki düşünce , nefsi düşünce ve şeytani düşünce.
Fütuhat c2 , s354 – Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
İnsan , düşünceleri hakkında iç görü ( basiret ) ve ayırım gücüne sahip değil ise , iyi bile olsa , şeytanın verdiği düşünceyle meleğin ve nefsin verdiğini ayırt edemez. Bunları doğru bir şekilde ayırt etmez ise asla kurtuluşa eremez. Çünkü şeytan , her gruba o gruba baskın hale göre gelir. Bu meyanda , şeytanın Salih insanlardaki gayesi , kendisinden ( bilgi ve düşüncelerini ) almada şeytanı tanımamalarını sağlamaktır. Bu durumda Salih insanlar , bilgiyi şeytandan aldıklarını bilmeyip onu Allah’a nispet eder ve hangi yoldan kendilerine ulaştığını bilemez. Adeta şeytan , onların bu bilgisizlikleri ile tatmin olur ve onların otoritesinin altında bulunduğunu anlar. Şeytan ( görünen ) işlerde Salih insanı aldatmayı sürdürür. Böylece kendisine aktardığı düşünceleri onaylatmayı ve onların Allah katından olduğunu kabul ettirmeyi başarır. Bunun üzerine , yılanın derisinden soyutlanması gibi salih kişiyi dininden çekip alır.
Fütuhat c2 , s358 – Muhyiddin İbn Arabi (k.s.) “
Mülhime nefs mertebesinde bulunan kimse zaman zaman mutmain nefs mertebesine yaklaştığı gibi zaman zaman da levvame nefs mertebesine yaklaşır. Yani bu iki uçtan kısmi olarak nasipdar olabilir. Mülhime nefs mertebesinin süreci hayli uzun bir süreç olabilir. Kendi içersinde bir çok durakları vardır. Bu skala içersinde salik için iniş ve çıkışlar kaçınılmazdır. Bazen bu mertebe ehlinden bir takım keramet zuhurları da açığa çıkabilir. İşte bu yüzden bu mertebe ehli halk arasında ‘evliya’ , ‘ veli ‘ olarak tanımlanır ve tanınır. Yine bazı menkıbelerde bir çok veli kulun son nefesinde imansız gitmiş olmasından söz edilir ki bunun manası mülhime nefs mertebesinde olan kimsenin levvame ve hatta emmare nefs mertebesine geri düşebileceği ihtimali ve hakikatini dile getirmek amacını taşır. Oysa ki mülhimenin bir üstü olan mutmaine nefs mertebesine ulaşmış kimsede böyle bir tehlikeden söz edilemez. Mutmaine nefs mertebesine eren kul Allah’ın koruması altına aldığı kuldur.
Mülhime nefs mertebesindeki kul için beş duyunun ötesindeki duyularının algısı açılır. Böylece bu açılan kapılardan gerek melek gerek se şeytan ( cinler ) irtibata geçerler. Bu mertebede bulunan kişiye şeytan , mertebesinin gereklerine göre tuzaklarla gelir. Kul , yaptığı nefs terbiyesi , teskiyesi , ibadetler , ilim tahsili neticesi oluşan idrak açılımı , zikirler ile bu beş duyunun ötesi algılarını açık hale getirmesi ile cinler rahatlıkla bu kişi ile temasa geçmeye yönelerek kişiye kendilerini ehlullahtan bir zat olarak tanıtırlar veya meleklerden olduklarına inandırmaya çalışırlar. Burası salik için en tehlikeli duraklardan biridir. Durumu ayırt etmeye yarayacak bir terazisi ( işin hakikatini idrak etmeye yönelik bir ilmi ) yok ise cinlerin , şeytanların tuzağına düşer ve kendisini evliya zanneder. Mizacı bozuk , akıl cihetinden bir takım rahatsızlığı olan kişi işi daha ileriye götürür ve Mehdi olduğunu dahi iddia eder.
Bu nefs mertebesine ermiş kişiler , bu kaygan zeminde ayaklarının kaymaması için şeriatın emir ve nehiylerine azami dikkat göstermeli , ilme ehemniyet vermeli , her söz , oluş , fiili ilim terazisinde tartmalı , hislerinde karıştırma ve yanılma olabileceğini unutmamalı , bu yolun tuzaklarını ve tuzaklardan zarar görmeden kurtulup yola devam edebilmenin usulünü ehlinden öğrenmeli , ehlinin tavsiyelerine kulak verip uygulamalıdır.
Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar