Râbıta üzerine…

“Şeyh ile zâhiren ve hayâlen oturmak, onun sûreti ile ünsiyet olmayıp, mânâsına bakmakla olması gerekir. “

Evet burada râbıtadan bahsediliyor. Bazı târikatlarda mâlumunuzdur râbıta vardır. Kişinin şeyhe râbıtası mevzusunu bazı ehlullah ya da mürşid kimseler uygun görmüşler. Ama burada ince bir püf nokta var; bunu açmak istiyor, hakikati anlatmak istiyor Muhyiddin İbnü’l Arabî Hazretleri.

Buradaki râbıtadan kasıt yani kişinin şeyhine râbıtasından murad; ‘Şeyhimin huzurunda olmam hasebiyle hata ve kusur işlemeyeyim, günaha meyledecek durumlarda bulunmayayım. Gerek zâhiren kendimi temizleyeyim yani malâyâni, boş şeylerle uğraşmayayım, bu mânâda kendimi kontrol altında tutayım. Gerekse mânâda; zihnimi, hafızamı malâyâni (boş, gereksiz), günaha dair olan şeylerden temizleyeyim. Her dâim düşüncem, fikrim, zikrim; şeyhimin huzurunda olduğu düşüncesi üzere, bu idrak üzere olayım’ kâidesi gereğince, bunu tavsiye etmişler müridan takımına.

Ama burada belirtmek istediğimiz bir mevzu var ki; eğer kişi râbıta yapabiliyorsa ve yapacaksa, biz burada râbıta hususunda, Rasûlullah Efendimize râbıta yapmasını tavsiye ederiz. Kişi kendisini Rasûlullah Efendimizin huzurunda tahayyül etsin. Gerek zikirlerinde, gerek ibadetlerinde, gerek taâtlerinde, O’nu tahayyül ederek O’na râbıta yaparak bu ibadetleri, bu virdlerini yerine getirmesi daha makbûldür. Daha kazançlıdır, daha feyizlidir, daha hikmetlidir. Bunu da bu şekilde beyân ederiz.

“Ve şeyhin başına müridlerini toplamaktan amacı, kendisine hizmet tedârik etmek ve halkı kendisine çekip elini öptürmek ve hürmet, ve tâzim ettirmek değil; her bir vakitte onların kalplerini ilâhi zikir ile imarlı bulmaktır.”

Evet, burada ne güzel bahsetmiş bu hakikati. Günümüzde maalesef adına şeyh denilen, mürşid denilen zevatlar var ki; kendisine hizmet ettirmek gâyesi gütmektedir. Bildiği ilmini bu mânâda kullanmakta, nefsine hizmet ettirmek, kendisine hizmet ettirmek gâyesi gütmektedir. Bunlar çok tehlikeli, çok yanlış şeylerdir. İşte bunu ayırt etmek için de tabi ki ilim sahibi olmak gerekir. Şeyh ya da mürşid; kendisine, kendi nefsine hizmet ettirmek gâyesini asla ve kat’a gütmez. Böyle bir niyeti yoktur. Müridini, sâlikini yani öğrencilerini, Allah’a götürmek, Allah’ı bildirmek, Allah’ı anlatmak, Allah’ı tanıtmak, Rasûlullah’ı tanıtmak, Rasûlullah sevgisini aşılamak amacını ve gâyesini güder. Ve bütün yaptığı işler bu mânâdadır. Sâlikini (müridini) terbiye ederken bu amaç üzere olur. Bu da önemli bir mevzu.

Kişi kendine hizmet yani nefsine hizmet gâyesi güdüyorsa ondan şeyh olmaz. O şeyh değildir, gerçek mânâda mürşid değildir. O artık nefsine hizmet ettiren bir kişidir. Her ne kadar onun adına şeyh denilse de, mürşid denilse de o nefsine hizmet ettirmek maksadıyla öğrenmiş olduğu birkaç ilmi bu mânâda kullanan kişidir. Allah muhafaza eylesin böyle insanlardan.

Bunun için de işte bu tarz kişileri bilmek, tanımak için kişi belli bir düzeyde ilim sahibi olması gerekir ki karşısındaki mürşid ya da şeyh diye ifade edilen kişinin neye hizmet ettiğini, ne maksada hizmet ettiğini de bilebilsin -ki ona göre intisab edilecek biri midir, değil midir bunu anlasın ve bilsin.

Allah en doğrusunu bilir.

Ahmet Şahin Uçar

Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu