Şeriat Yaşanmadan Hakikat Yaşanmaz
Hakikat ve Marifet’e talip olan kişi takvalı olmaya, takvayı yaşamaya azami gayret göstermelidir.
Mekruh veya harama yönelmek şöyle dursun hakkında açık bir hüküm bulunmayan ancak şüphe arzeden her şeyden uzak durur. Takva budur.
Hal böyle olunca şeriatın belirlediği erkek ve kadın mümin için uyması gereken kurallara uyduğu oranda kişi salihlerden olabilir.
Bu kurallardan üzerinde gözüken eksiklik oranında kişi eksik ve noksan kabul edilir.
Üzerinde eksik ve noksan durumlar bulunan kişi kamil bir irşad edici, kamil bir mürşid olamaz.
Hz. Ömer ” Biz önce insanın üzerindeki zahiri duruma bakarız, şeriattan eksiklik gördüğümüze itibar etmeyiz ” buyuruyor.
Hak ve hakikat bazen ilmi olmayan bir insanın , bazen gayri müslimin, bazen düşmanın , bazen şeytanın , bazen şeytanın hizmetçilerinin dilinden de dökülebilir. Ehli olan bunu çok iyi anlar.
Ancak bir hakikatin böyle bir insanın dilinden açığa çıkması ile o insanın tüm sözlerini doğru kabul etmek, onu bir yol gösrerici, bir eğitici kabul etmek büyük bir hata olur.
Sözün kısası hakikat ve marifeti bilme, anlama ve yaşama gayretinde olan kişi ,yaşantısında da şeriat hükümlerine uygun düşen, zahirde bu hükümlerin üzerinde görüldüğü ehil kimseleri önder, öğretmen, mürşid kabul etmelidir ki ayakları kaymasın.
Şeriat yaşanmadan hakikat yaşanmaz.
Hakikate dair elde edilen bilgiler o bilgi ile amel etmedikten sonra sadece sahibine yüktür, ondan sahibi adına bir fayda hasıl olmaz.
Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar – 1 Ocak 2017- Bursa ·