TARİKATLER MEVZUUNA BİR BAKIŞ

Tarik , yol demektir. İnsanın Allah’ı bilme yolculuğunun bir başka ifade şeklidir aslında kendi hakikatine yolculuğu. Bu yolculukta önemli merhaleler kat etmiş, mutmain olmuş nefs mertebesine ulaşmış, feraset ve basiret sahibi olmuş, kendisine bu hususta manevi cihetten bir görev tevdi edilmiş bazı kimseler vardır ki bunlar, bu mübarek yolların mürşidi, şeyhi, rehberi, klavuzu, öğretmeni diye isimlendirilirler. İnsanların mizaçlarının , idraklerinin , anlayış kapasitelerinin farklı oluşu bu yolculukta takip edilecek usul , yöntem , tarz , metodun da farklı olması gereğini doğal olarak açığa çıkarmıştır ki buna da meşrep denilmektedir. Böylece tarikatler meşreben farklılık arz ettiklerinden farklı tarikatler vücud bulmuştur ve bu işin böyle olması gerektiği hakikati de ehline malumdur.

Bu yolculuğa çıkmaya karar kılan ve azmeden kimse yaratılış özelliklerinden olan tabiatına , mizacına , idrak düzeyine , istidatına uygun olan tariki ( yolu ) bulduğunda ve ehil olan kamil bir mürşidi bulduğunda istikrarlı ve doğru bir şekilde seyr-u süluk eylemiş yani yolculuk yapmış ve neticesinde ayan-ı sabit ‘i oranında ( değişmez hakikati ) , nasibince hakikati idrak düzeyine ulaşmış , nasibince yaşamına geçirmiştir. Kişinin kendisine uygun yolu nasıl tespit edeceğine , bir mürşide bağlanmanın gereği ve mürşidini nasıl bulacağı mevzusunu daha önceleri yazdığımız makalemizde ifade etmiştik. Bu yüzden bu makalemizde farklı bir konuya değinmek istiyoruz.

Tarikatlerin kurucuları konumunda olan pirler , kendilerine münhasır olan müstakil yollarını aldıkları manevi bir işaret ile inşa etmişler , yine kendilerinin hakikatleri idrak ve zevkleri mertebesinden bu yolun düsturları olan ve adına vird denilen bir takım görevleri ifa etmişler ve dahi bu virdleri yollarına intisap ederek bağlılıklarını dile getiren müridlerine görev olarak emretmişlerdir.

Geçmişten günümüze bazı tarikatler silsile yolu ile aslı üzerine bozulmadan ulaşmış iken bazıları ehil bir mürşidin olmaması sebebiyle bozulmuş , aslı üzerinden ve rotasından kaymış ,bazı tarikatler ise bünyesinden ehil kimse çıkaramamış ve kapıları kapanmıştır, yani yolları son bulmuştur.

Günümüze ulaşan bazı tarikatlerin şeyhi , mürşidi konumunda olduklarını iddia eden kimseler , tasavvuf konusunda yetkin , hakikatlere dair sahih bilgi sahibi kimseler tarafından değerlendirildiğinde gerek halleri , gerek fiilleri , gerek mertebeleri , gerekse ilimleri bakımından yetkin olmadıkları , ehil olmadıkları , kamil olmadıkları açığa çıkmaktadır.

Mürşid olan şahsın ehil olup olmadığı hususunda ; Kur’an ve sünnet çizgisinin dışına çıkmalar ,şeriatın emirlerini hiçe saymalar , Kur’an ayetlerini heva ve heveslerine göre tevil etmeler ,bir takım safsatalar , bid’atler , maleyani işler , menfaat ilişkileri , nefsani istek ve arzularda seyir gibi mevzular bu durumu belirlemede net ölçülerdir.

Adına tarikat diyen bazı bozuk oluşumların , ehil olmayan zümrelerin bu yolda yapmış olduğu hatalar , zararlar nedeniyle ve gerekse samimiyet içersin de halisane niyet ile tarikat bünyesinde olan kimselerin bu ayıklamayı yapmak adına isteksiz davranmaları , gevşeklik göstermeleri ,hukuki zorunluluk , çağın gerekleri imkan, donanım ve şartları yerli yerince kullanamamış olmaları ve bilinçli yürütülen kötüleme kampanyaları nedeniyle toplumun büyük bir kesiminin gözünde tarikatler bir muamma , tehlikeli bir oluşum , ürkütücü , itici bir yapılanma olarak görülmüştür.

Tarikatlerde mürşide samimiyet ile bağlanmak gerekliliği art niyetli insanların türlü oyun ve tuzaklarla geldiği / getirildiği mürşidlik makamına oturmaları ile suistimal edilmiş , sadece taklit ehli olan , ötesinde tahkike yönelmeyen , ilim öğrenmesi gerektiğinin farkına varmayan , hazırcı tayfanın kullanılmasına , kul – köle yapılmasına , menfaatlere hizmetçi olmasına sebep olmuştur.

Yine günümüzde mevcut bulunan bir çok tarikatın mürşidi , şeyhi konumunda bulunan zevatın , Din-i İslamın sancaktarlığını yapan milletimizin itikadını bozmak , imanında gedik açmak , Ümmet-i Muhammed olma bilincinden ve şevkinden uzaklaştırmak , Allah için cihadı itibarsızlaştırmak , fitneler çıkarmak , bölmek , parçalamak , cahiller nezdinde dini kötülemek , dindarı aşağılamak amacı ile ülkemizin ve İslamın düşmanı olan dış mihraklar aracılığıyla ve bu dış mihrakların içimizde / ülkemizde bulunan hain hizmetçileri, ortakçıları tarafından getirildiğine , o makama oturtulduğuna dair kanaatimi de beyan ederim. Böylece dini , kendi getirdikleri mürşid , şeyhler üzerinden kötüleyip , onlara tabi olan bir çok insanı da zehirleyip , itikatlarını bozdular.

Bu dış güçler sadece cemaat ve tarikatlere el atmakla kalmayıp , sözüm ona akademisyen , ilahiyatçı ,profesör kimlikleri ile tanınan bir projenin aktörleri olan , güya din – bilim çizgisinden hareketle dini insanlara anlatan aydın diye tabir edilen kimseler ile de din-i islamı insanlara kendi kurguladıkları , yorumladıkları bir profil ile verme , anlatma , halkımıza empoze etme gayreti içerisinde oldukları da görülmektedir. Bu hususlara dikkatinizi çeker , mesele hakkında derin tefekkür etmenizi , araştırmanızı tavsiye ederim.

İşte tüm bu tehlikelerden bertaraf olmak için Müslüman , taklit ehli olmaktan tahkik ehli olmaya geçmeli , Mü’min olmanın gereğini araştırıp öğrenmeli ve hayatına geçirmelidir. Bu idrak ve şuur üzerine yola çıkan doğru bir tarık üzere bulunduğu gibi , bu idrak ve şuur üzerine faaliyette bulunan tarikat de doğru bir tarikat olacaktır.

Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar
20 Haziran 2017

Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu