Tecelli Nedir?
Tecelli; ‘Allah’, ‘Rahman’ ve ‘Rab’ isimlerinin mertebesinden olur. Bize de (şahıs olarak, fert olarak bize de), tüm âleme de, tüm alemdeki varlığı da bu üç isimden tecelli gelir.
Zâtî tecelli -yani Allah isminden gelen tecelli- ayrıdır. Zâtî tecelli, perdesiz insana veya bir varlığa asla ulaşmaz, perdesiz gelmez. Mutlak sûretle perde ardından gelir. Bu ayrı bir hakikat. Bunu bir tarafa koyalım. Zâtın tecellisi deniliyorsa şayet, Allah ismi ile işaret edilen zâtın tecellisi hiçbir varlığa perdesiz gelmez.
Tecelli dediğimiz; Allah’ın isimlerinin tesirinin o mahalde açığa çıkması, zuhûr etmesi demektir. Buna biz ‘tecelli’ diyoruz. Bu isim; ismin gereği olan hükmü, o mahalde açığa çıkarır. O ismin hükmü ne ise o açığa çıkar. Mesela ne diyoruz… Mumît ismi ‘öldüren’. Mumît ismi zuhûr edecekse bir mahalde; o varlığın ölüm denilen şeyi tatmasına sebep olur. Hayy ismi ‘hayat veren’ diyoruz. Bunun gibi Hâdi ismi ‘hidayet eden’ , Hâdi ismi o varlıkta zuhûr edecekse, tecelli edecekse o hidayete erişir, hidayet bulur. Muzill Esması, zillete düşüren, saptıran anlamlarına geliyor -ki bunun mazhârı da kim… Muzill isminin mazhârı, İblis yani şeytandır. Muzill ismi en yoğun, en kâmil İblis’te zuhûr etmiş ve açığa çıkmıştır. Bundan dolayı da o saptıran olmuştur. Muzill, zillete düşüren; Mudil, saptıran. Dedik ya zaten alemde her şey isimlerin birbiri ile olan ilişkisi meselesidir. Olaya buradan baktığımız zaman Allah’ın bu isimleri vâsıtasıyla o mahalle, o birime, o bireye, o varlığa o isminin tesirini göndermesine biz ‘tecellî‘ diyoruz.
Bir tecellînin de aynısı, tekrarı oluşmuyor. Allah’ın ilâhi cihetten hazinesinin genişliği o kadar büyük ki, tecellî de tekrar yok.
“Karşılaştığım herkes, her şey, her an bir tecellî midir bana?” diye sorulur ise şöyle deriz.
Elbette. Tabi ki; karşılaşılan her olay, görülen şahit olunan her şey, duyulan her şey, yaşanılan her şey –enfüsünde afakta- her ne zuhûr etmekteyse aslında bunların hepsi bir tecellîdir.
Kulluğumuzu kâmilen yerine getirmek adına ben bu tecellîden ne aldım ya da ne alabilirim, neyi almam gerekir?Bunlara odaklanmamız lazım.
Kesintisiz bir tecellî yağmuru altındayız. Allah her an bir şen’dedir. İşte bu şen; bir oluş, iş. Bu da sürekli, kesintisiz, bir daha tekrar olmamak kaydı ile devam etmekte.
Burada şöyle bir soru aldık; “Bu arada da düşünce ortaya çıkıyor; meleki, şeytani, rabbani, nefsani düşünceler de burada devreye giriyor değil mi?”
El-Cevap: Tabii. Bu tecellîleri değerlendirirken biz neye göre değerlendireceğiz? Kalbimize gelen bir ilkâ var. Bu kalbe gelen ilkâ dört cihetten olur. Bunlar ancak ilimle çözebileceğimiz şeyler. Melekî olabilir, şeytânî olabilir, Rabbanî olabilir, bir de nefsânî olabilir. Bunları iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Yani bu kalbe gelen düşünce, hangi cihetten geliyor, nereden geliyor? Burada şeytânî olanı ayırt edebilmemiz lazım, bu ilme vâkıf olmamız lazım. Elimizde öyle bir mihenk taşı olması lazım ki, şeytânî olanı ekarte edelim. Nefsânî olanlar, çoğunlukla nefis mertebesi ile alakalı bir mevzu. Kişinin nefis mertebesi aşağıda ise; nefsânî olanlarda o kişinin zararına, ziyanınadır. Nefsi arınmış temizlenmiş, yukarıya çıkmış ise; o nefsânî geliş artık zarar ziyan getirmez. O zaman Rabbi cihetinden gelene bakmak lazım. Melekten geleni ve Rabbinden geleni ayırt edebilmesi lazım -ki kişi, ona göre bir tavır takınabilsin.
Aslında bakın, bunları okuduğunuz zaman, öğrendiğimiz zaman sistemin komplike çalıştığını anlıyoruz. Yani hepsi birbiri ile bağlantılı, bütün bilgiler birbirine bağlantılı. Her bir bilgiyi yerine koyarsak, -işte o yapbozun parçası dediğimiz- her şeyi doğru yerine koyarsak, o resim ortaya çıkacak. Sistemin nasıl işlediği ortaya çıkmış olacak.
Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar