Zikir Olmasaydı, Fikir Onu Dolduracaktı
İşler / gerçekler senin inşan ve var etmenle değil de kendilikleriyle gelirlerse , sana hakikatlerini verirler ve sen de oldukları hâl üzere onları bilirsin.
Muhyiddin İbnü’l-Arabî (k.s.)
Fütuhat-ı Mekkiyye
13. Cilt
Sf : 41
………
İnsanların çoğu için Allah’ı zikir halinde olmak fikir halinde olmaktan daha faziletli , hayırlıdır.
Zikrin mutlak getirisi, fazileti vardır.
Fikir ise ancak beş duyu verisinin, bilgi birikiminin, varsa şartlanmışlıklarının, değer yargılarının , kültür birikiminin ve nihayetinde akli verisinin harmanladığı bir karışımdan elde edilen çıkarım, karar ,hükümdür. Bu durumda fikir yürütme ile hakikatleri bulundukları hâl üzere bilmek hususunda doğruya isabet etmek ihtimali yanında yanılmak ihtimalide söz konusudur. Hattâ yanılma ihtimali daha yüksektir.
İnsan zikir ile meşgul olmadığı zamanlarda fikir ile meşgul olur. Fikrini ( tefekkürünü ) doğru kullanmasını sağlayacak sağlam bir terazisi yoksa elinde , yani hakikate yönelik ilmi bir birikimi yoksa fikri hatalı olur.
Allah’ın yarattığı bu alemde sünnetullah kanunu diye de isimlendirilen işlerin / işleyişin hakikatini doğru ve kâmil bir şekilde öğrenmek istersen bu minvalde zikir ile meşgul olup ilim ( hakikate dair ) öğrenerek bu hususta Allah’ın kendisine bildirmesini murad eder , niyaz eder ve beklersen işte o zaman işler / gerçekler kendiliklerinden sana gelir ve hakikatlerini sana verirler ve böylece sen de onları oldukları hâl üzere bilmiş olursun.
Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar